şu son dört haftadır yaşadığımı hissediyorum. aylar sonra yeniden.
yalan dolandan,sahtelikten,maskelerden,ANLAMsız ilişkilerden öylesine uzağım ki...
31 Mart 2009 Salı
17 Mart 2009 Salı
9 Mart 2009 Pazartesi
Aşka sınır dayanmaz
Sınırsızlığın bir başka adıdır aşk.
Hiçbir ölçü birimi ölçemez aşkın yoğunluğunu.
Bir telefon sesini yıllarca bekleyen aşık için zamanın önemi var mıdır? Ya da onu sadece 5 dakika görebilmek için binlerce kilometreyi heyecanla giden biri için uzaklığın ne önemi olabilir? Karşılıksız seven birinin yüreğinin ağırlığı kaç tondur bilen var mı?
Kural tanımaz aşk, yazılmış ve yazılacak hiçbir yasa aşka engel olamaz.
Bir isyandır aşk.
Hangi tank, hangi top, hangi nükleer başlıklı füze durdurabilir bu isyanı? Hangi ordu karşı koyabilir?
Aşk güçtür.
Bütün bu silahları aşkın gücü durdurabilir ancak.
Hiç görmediğiniz birine aşık olabilirsiniz. Hatta adını bile bilmediğiniz birine tutkuyla bağlanabilirsiniz.
Matematikle açıklayabilir misiniz bunu? Ya da fizikle, kimyayla? Veya bir başka pozitif bilim dalıyla? Hesap yapamazsınız aşk üzerine. Yapmaya kalkarsanız hep yanlış sonuca ulaşırsınız. Çünkü aşkın tek ve mutlak bir doğrusu yoktur. Aşkta iki kere ikinin kaç ettiğini ancak siz belirlersiniz.
Durup dururken ağlarsınız. Ya da hiç olmadık bir yerde kahkaha atabilirsiniz. Tıbba göre siz, ya delisiniz ya da delirmek üzeresiniz. Ama aşk için olağandır bunlar.
Özlem dayanılmaz olduğunda, terk edildiğinizde, bir söze alındığınızda, unutulduğunuzda gözlerinizden süzülen yaşların taşıdığı anlamı hangi doktor anlayabilir? Daha önce sevgilinizle gittiğiniz bir lokantada, onun yemeği üzerine dökmesini hatırlayıp kalabalığın ortasında gülmenizi engelleyecek bir ilaç var mı?
Birbirinize dokunurken, öperken, içinizden vücudunuza yansıyan o sıcaklığı ölçebilecek bir termometre icat edilmedi daha, edilmeyecek de.
Aşıksanız, ne yaşadığınız ülkenin adı önemlidir ne de hangi ulustan olduğunuzun. Politik görüşünüz, ideolojiniz, aşka galip gelemez asla. Sağcı olabilirsiniz, solcu da. Ya da her neyse.
Sizi buluşturacak tek ortak noktadır aşk.
Ve siz bu aşkı yaşarken aslında sağ, sol, ön, arka gibi kavramların küçücük birer ayrıntı haline geldiğini hayretle izlersiniz.
Ya ölüm...
İnsan hayatının sınırı olan bu soğuk gerçek bile aşka sınır olamaz.
Çünkü ancak bir aşık göze alabilir sevdası için ölümü. Ancak bir aşık sevgilisi öldükten yıllar sonra bile aynı aşkı içinde taşıyabilir.
Sevgilinizin gözüne dikkatlice bakın. Sınırların nasıl yıkıldığını göreceksiniz.
Hiçbir ölçü birimi ölçemez aşkın yoğunluğunu.
Bir telefon sesini yıllarca bekleyen aşık için zamanın önemi var mıdır? Ya da onu sadece 5 dakika görebilmek için binlerce kilometreyi heyecanla giden biri için uzaklığın ne önemi olabilir? Karşılıksız seven birinin yüreğinin ağırlığı kaç tondur bilen var mı?
Kural tanımaz aşk, yazılmış ve yazılacak hiçbir yasa aşka engel olamaz.
Bir isyandır aşk.
Hangi tank, hangi top, hangi nükleer başlıklı füze durdurabilir bu isyanı? Hangi ordu karşı koyabilir?
Aşk güçtür.
Bütün bu silahları aşkın gücü durdurabilir ancak.
Hiç görmediğiniz birine aşık olabilirsiniz. Hatta adını bile bilmediğiniz birine tutkuyla bağlanabilirsiniz.
Matematikle açıklayabilir misiniz bunu? Ya da fizikle, kimyayla? Veya bir başka pozitif bilim dalıyla? Hesap yapamazsınız aşk üzerine. Yapmaya kalkarsanız hep yanlış sonuca ulaşırsınız. Çünkü aşkın tek ve mutlak bir doğrusu yoktur. Aşkta iki kere ikinin kaç ettiğini ancak siz belirlersiniz.
Durup dururken ağlarsınız. Ya da hiç olmadık bir yerde kahkaha atabilirsiniz. Tıbba göre siz, ya delisiniz ya da delirmek üzeresiniz. Ama aşk için olağandır bunlar.
Özlem dayanılmaz olduğunda, terk edildiğinizde, bir söze alındığınızda, unutulduğunuzda gözlerinizden süzülen yaşların taşıdığı anlamı hangi doktor anlayabilir? Daha önce sevgilinizle gittiğiniz bir lokantada, onun yemeği üzerine dökmesini hatırlayıp kalabalığın ortasında gülmenizi engelleyecek bir ilaç var mı?
Birbirinize dokunurken, öperken, içinizden vücudunuza yansıyan o sıcaklığı ölçebilecek bir termometre icat edilmedi daha, edilmeyecek de.
Aşıksanız, ne yaşadığınız ülkenin adı önemlidir ne de hangi ulustan olduğunuzun. Politik görüşünüz, ideolojiniz, aşka galip gelemez asla. Sağcı olabilirsiniz, solcu da. Ya da her neyse.
Sizi buluşturacak tek ortak noktadır aşk.
Ve siz bu aşkı yaşarken aslında sağ, sol, ön, arka gibi kavramların küçücük birer ayrıntı haline geldiğini hayretle izlersiniz.
Ya ölüm...
İnsan hayatının sınırı olan bu soğuk gerçek bile aşka sınır olamaz.
Çünkü ancak bir aşık göze alabilir sevdası için ölümü. Ancak bir aşık sevgilisi öldükten yıllar sonra bile aynı aşkı içinde taşıyabilir.
Sevgilinizin gözüne dikkatlice bakın. Sınırların nasıl yıkıldığını göreceksiniz.
7 Mart 2009 Cumartesi
"Bütün yollar..."
Kaşlarımın çatıldığını görünce susuyor.Uçları belirsizliğe açılan sisli dört yol ağzında duruyoruz. Bütün yollar ne?
Susturma der gibi bakıyor gözlerime.
"İtiraf etmek ihanet değildir.Kastettiğim şey hisler.Duygularını değiştirmeni sağlarlarsa,sevmene engel olabilirlerse gerçek ihanet bu olur."
Gülüyorum.Sayılardan söz ediyorum mantıksızca.
Bazen bütün sayılar 1 bile olmaz diyorum.
Gülüyor.Sayılardan söz ediyor mantıksızca.
Bir insan gücünü başkasına nasıl hissettirir diye soruyor.
Bütün bu süre boyunca gözüme takılan yerdeki taşı alıyorum.Isırılmış gibi taş. Saklasam mı acaba diye düşünüyorum.Vazgeçip denize fırlatıyorum taşı.
"Ona acı çektirerek" diyorum.
Gülüyor.
Kaşlarımın çatıldığını görünce susuyor.Uçları belirsizliğe açılan sisli dört yol ağzında duruyoruz. Bütün yollar ne?
Susturma der gibi bakıyor gözlerime.
"İtiraf etmek ihanet değildir.Kastettiğim şey hisler.Duygularını değiştirmeni sağlarlarsa,sevmene engel olabilirlerse gerçek ihanet bu olur."
Gülüyorum.Sayılardan söz ediyorum mantıksızca.
Bazen bütün sayılar 1 bile olmaz diyorum.
Gülüyor.Sayılardan söz ediyor mantıksızca.
Bir insan gücünü başkasına nasıl hissettirir diye soruyor.
Bütün bu süre boyunca gözüme takılan yerdeki taşı alıyorum.Isırılmış gibi taş. Saklasam mı acaba diye düşünüyorum.Vazgeçip denize fırlatıyorum taşı.
"Ona acı çektirerek" diyorum.
Gülüyor.
Bana ait olmayan bir ben konuşuyor kimi zaman...
Atmasaydım keşke taşı...
4 Mart 2009 Çarşamba
2 Mart 2009 Pazartesi
ölümün eşiğinde sevgiliye çağrı
Ben sen de benim kadar çıkmaza girmeyesin diye girmiştim bu çıkmaza… Akşam oluyor. Karanlığın çöküşüyle kafam bir milyon düşünceye bölünmüş durumda yine. Düşünceler sorular doğuruyor, sorunlar ise sorunlar… Neydi anlamım? Neydi var oluşumun amacı? Neydi hayatın ilk sorusu ? Ne düşünmüştü Adem yeryüzüne ilk adım attığında? Ya Havva? O kırmızı elmanın ne kadar tatlı olduğunu mu düşünüyordu? Peki ya şimdi ben?
Bir milyon düşünce bir milyon ‘ben' yaratıyor içimde. Biliyorum özgürlüğüm için vahşet yaratmalıyım bahçelerimde. Ben hangi ben'i öldürürsem kendi kurtuluş yolumdaki meşaleyi söndürmüş olurum ve hangi ben'i öldürmezsem kendi kurtuluşuma açılan yolu tamamen tıkamış olurum???
Tereddütteyim …
Ben'ler parçalanıyor, yeni ben'lere esir oluyor. Tereddütte hepsi. Hepsi benliğinin içinde bir başka benlik yaratıyor ve döngü başlıyor…
Ben kayıp cennetini arayan umut dolu küçük çocuğum…
Ben başı dumanlı, avare dolaşan sarhoşum…
Ben bir yudum şefkat isteyen bebeğin seslenişiyim …
Ben inançsızlığının içinde hapsolmuş din adamıyım …
Ben bir parça mutluluk için çalışanın alın teriyim …
Ben bez bebeğinin özlemini duyan küçük kızım…
Ben şeytanın günlüksüz ırgatıyım…
Ben bir yudum suyum…
Korku inanç doğururmuş. Korkuyorum ayrılıktan, soğuk yalnızlıktan , sensizlikten, ölümden… Yok, yok korktuğum ölüm değil, ölüme eşlik eden sessiz yalıtım. Hayatım damla damla akıyor. Evet, ölüyorum ama korkmuyorum damlalardan korktuğum kadar yalnızlıktan.
Şimdi sana sesleniyorum. Ne olur bu çıkmazdan çıkmama yardım et. Sen demez miydin zincirleri kırmak lazım bazen diye. Ne olur hiç değilse sen eşlik etme bu sonsuz yalıtımıma, sen kaçma ölümümden. Ne olur isyanıma gözlerini kapama. Uzat ellerini, kaldır düştüğüm yerden. Bak ellerim kesik . Gör sancıyan yanımı , sayısız penceremi bir kez daha açmama yardım et yeniden. Herkes yok olsun önemli değil. Ben'ler yok olsun, biz olalım yeter…
Şu korkak ellerimi tut…
Tut şu arayıp duran korkak ellerimi…
Bir milyon düşünce bir milyon ‘ben' yaratıyor içimde. Biliyorum özgürlüğüm için vahşet yaratmalıyım bahçelerimde. Ben hangi ben'i öldürürsem kendi kurtuluş yolumdaki meşaleyi söndürmüş olurum ve hangi ben'i öldürmezsem kendi kurtuluşuma açılan yolu tamamen tıkamış olurum???
Tereddütteyim …
Ben'ler parçalanıyor, yeni ben'lere esir oluyor. Tereddütte hepsi. Hepsi benliğinin içinde bir başka benlik yaratıyor ve döngü başlıyor…
Ben kayıp cennetini arayan umut dolu küçük çocuğum…
Ben başı dumanlı, avare dolaşan sarhoşum…
Ben bir yudum şefkat isteyen bebeğin seslenişiyim …
Ben inançsızlığının içinde hapsolmuş din adamıyım …
Ben bir parça mutluluk için çalışanın alın teriyim …
Ben bez bebeğinin özlemini duyan küçük kızım…
Ben şeytanın günlüksüz ırgatıyım…
Ben bir yudum suyum…
Korku inanç doğururmuş. Korkuyorum ayrılıktan, soğuk yalnızlıktan , sensizlikten, ölümden… Yok, yok korktuğum ölüm değil, ölüme eşlik eden sessiz yalıtım. Hayatım damla damla akıyor. Evet, ölüyorum ama korkmuyorum damlalardan korktuğum kadar yalnızlıktan.
Şimdi sana sesleniyorum. Ne olur bu çıkmazdan çıkmama yardım et. Sen demez miydin zincirleri kırmak lazım bazen diye. Ne olur hiç değilse sen eşlik etme bu sonsuz yalıtımıma, sen kaçma ölümümden. Ne olur isyanıma gözlerini kapama. Uzat ellerini, kaldır düştüğüm yerden. Bak ellerim kesik . Gör sancıyan yanımı , sayısız penceremi bir kez daha açmama yardım et yeniden. Herkes yok olsun önemli değil. Ben'ler yok olsun, biz olalım yeter…
Şu korkak ellerimi tut…
Tut şu arayıp duran korkak ellerimi…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)